Ahmet ile Fatma’nın bir çocuğu olacaktı yakında. Çocuğun cinsiyetinin kız olduğunu duyan konu komşu “olsun” diyordu üzgün bir şekilde. Daha anne karnında kadın olmanın zorluğuyla tanışıyordu Ayşe. Doğdu, ziyaretine gelen herkes ailesine “Allah yardımcınız olsun, bu zamanda kız büyütmek zor” diye ekliyordu. Ayşe, bebek olduğu için anlam veremedi, kız olmak kötü müydü? Ayşe, konuşmayı öğrenip de nasıl bir aile sistemi içerisinde olduğunu anlamak için gözlem yapmaya başlayınca daha da şaşırdı. Ev kalabalık olunca erkek misafirler masada yemek yiyor, kadınlar yerde yiyordu. “Neden hep beraber aynı sofrada yiyemiyorlar yemeği?” diye sorarken, arabalarla oynadığını gören abisi “bırak benim arabalarımı sen kızsın, sen git bebek salla” dedi. Ağlaya ağlaya odasına gidip bebeklerle oynarken, annesi evi temizlemeye çağırdı onu. “Abim de boş duruyor, neden onu da kendiyle beraber çağırmıyordu?” diye düşündü. Annesi bağırdı. “Yarın el kapısına gidince de böyle sallanırsan seni boşarlar” “Boşamak ne, kötü bir şey mi? Niye el kapısına gideceğim ki, kendi bahçemizde oynuyorum işte” diye düşünürken temizliğe yardım etti. O temizlik yaparken abisi dışarıda gezip duruyordu. Annesine “ben de sokağa çıkmak istiyorum” dedi. Annesi hırpalayarak “kız kısmının sokakta ne işi var, rezil mi edeceksin bizi?” dedi. Yıllarca kız kısmının görevlerini ve yapması gereken şeyleri(!) böyle böyle anlamıştı Ayşe. Hayatı anlaması için bu yeterliydi. Ailesi böyle düşünmüş olmalı ki liseden sonra okutmadı Ayşe’yi, “yaban ellerde kötü yola düşer” diye. Evlilik çağı geldi, el kapısının yolu gözüktü. Elin oğlu, yıllarca klasik kadın kodlamasına maruz kalan Ayşe’nin bu halini beğenmedi. Kimi zaman ütüsüz gömlek için, kimi zaman kahvaltısı hazır olmadığı için hırpaladı. Ayşe, kadın olmanın neler yapmak gerektiğini anladığını sandığı için ses etmedi. Birkaç defa ailesine anlatacak oldu, aldığı tepki fısıltısını da kesti. “Bu zamandan sonra Ahmet’in kızı boşandı dedirtme bizi Ayşee” Ayşe, erkek doğuramadığı için hırpalandı, komşuya gittiği için hırpalandı. Bir gün canına tak etti, “ben boşanmak istiyorum” dedi. El oğlu “sen benim namusumsun” dedi, Ayşe’yi çocuklarının gözü önünde öldürüp teslim oldu.

Ahmet ile Fatma’nın el oğlu dedi Ali, Mehmet ile Zeynep’in iki kızdan sonra sahip oldukları ilk ve erkek çocuktu. Daha anne karnında kendisi için kesilen kurbanlarla ne kadar önemli olduğunu anlıyordu. Ziyarete gelen akrabaları ailesine “gözünüz aydın, sonunda kavuştunuz ha oğlana diyordu” gülerek. “Vay be, oğlan olmak önemli heralde” diyordu Ali. Ev kalabalık olunca yemeği önce kendileri yiyor, kalan yemeği ise ablaları ve annesi yiyordu. Birkaç defa onlarla yiyecek oldu, babası bağırdı. “Kız mısın lan, seni yıllarca bekledik, otur adam gibi bizimle ye!” “Adam gibi…” Bu benzetmeyi hayatı boyunca duyacaktı. “Adam gibi yap şu işi, adam gibi ye, adam gibi konuş” Babasından hakaret yememek için adam gibi davranmaya çalıştı. Sokağa çıktı, babası arkadaşlarına “göster oğlum amcana şeyini” diyordu. Koca koca adamlar ona bakıp gülüyordu. O koca koca adamlar, Ali sünnet olduğunda ise silah sıkmışlardı havaya. Ali “beni ‘şeyim’ sayesinde seviyorlar” diye düşündü. “Hatta beni daha iyi görsünler diye sünnet düğününde tahta oturup gezdirdiler” diye de ekledi kendince. Ablalarına “sakın sizi sokakta görmeyim, bir seneye kalmaz veririz sizi zaten, rezil etmeyin bizi” diyordu. Beni kime vereceksiniz baba diye sordu. Babası yine kızdı Ali’ye. “Seni kimseye vermeyeceğiz Aslan oğlum, en güzel kızları alacağız sana” dedi. “En güzelini ben mi seçeceğim peki?” dedi Ali. “Evet” yanıtını alınca en güzelini buldu, gidip istediler. Evlendi, birkaç ay sonra sorunlarla karşılaştı. Büyükleri “kadının sırtından sopa, karnından sıpa eksik etmeyesin” diye tembihledi. Önce ilk çocukları oldu, sonrasında sıra sopaya geldi. Bazen ütülü gömlek vuramadı bağırdı, bazen yemek geç oldu diye hırpaladı eşini. Eşi, ailesinin yanına dönmeye kalkıştı, izin vermedi. “Adam gibi adamız, neyimiz eksik lan?” dedi. Eşi, biraz daha dayandı, dayandı. En sonunda boşanmak istiyorum dedi eşi. Bu sözler yıllarca adam gibi yetiştirilen Ali’ye ağır geldi. “Boşanınca namusum ne olacak ha?” Diyerek katletti Ayşe’yi.

 

Bu hikaye Türkiye’de yüzlerce defa yaşandı, yaşanıyor da. İsmini sayamadığımız yüzlerce kadın bu şekilde katledildi. Onlarca çocuk yetim, öksüz kaldı. Birçok katil de bir gömlek, bir kravata iyi hale bürünüp ufak tefek cezalarla içeri girdi. Milyonlar ise farklı farklı sesler çıkarmaya başladı. “Allah bilir kadın ne yaptı da adam böyle oldu, çocuğu düşünüp boşanmasaydınız bari, devlet nerede?” bu seslerden sadece birkaçı. Bu hikayeyi o seslerin kullandığı kelimeleri, bebeklikten itibaren yaptıkları davranışları değiştirerek güzelleştirebiliriz ancak. Ali, kadının da kendisi gibi insan olduğunu, ev işlerine yardım etmesinin adamlığından bir şey götürmeyeceğini, “şeyinin” çok da önemli olmadığını anlayacak şekilde yetişse hikaye bu şekilde bitmeyebilirdi. Ayşe, toplumda önemli bir yere sahip olduğunu, ailenin mutluluğu adına gerekirse boşanması gerektiğini, her işi yapabilecek güçte olduğunu, Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği gençliğin arasında kendisinin de olduğunu bilerek hareket etse, edebilse hikaye böyle bitmeyebilirdi.

Her cinayette sosyal medyada verdiğimiz tepkinin yarısını çocuklarımızın hatalarında, çocuklarımızı ileriye dönük potansiyel kötülere dönüştürmeye çalışanlara tepki versek, toplum olarak çok daha güzel bir hikayeye sahip olacağız aslında. Var mısınız çocuklarımızda çok daha güzel hikayeler vermek için çalışmaya? Var mısınız, insanı insan gibi kabul ettiğimiz, insan gibi yaşayıp yaşattığımız bir dünya kurmaya? Cevabınızın en içten şekilde evet olması ve uygulamaya geçmeniz dileğiyle…

MUSTAFA KEKİLLİ

SOSYAL HİZMET UZMANI

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Şunlar da hoşunuza gidebilir

SOSYAL HİZMET

Sosyal hizmet disiplini ve doğası çoğunlukla benzerliklerinin olduğu farklı meslek disiplinleriyle karıştırılmaktadır. Geçmiş…

SOSYAL MESAFE Mİ, FİZİKİ MESAFE Mİ?

İnsanı incelediğimiz zaman,bir topluluk ile etkileşim halinde yaşayan canlıdır. Her insan bir…

TOSPA AKADEMİ 1 YAŞINDA!

Öğrencilik hayatını etkinlikler ve gönüllülük faaliyetleri ile dolu dolu yaşadığını düşünen 3…